kamil.p2


5.12.10
(bu bölüm şiddetli gönderme içermektedir. ama bkz vermek doğru bulunmadığı için verilmedi.)

Annesinin, onun için hazırladığı kabuk besin kaynağıydı. Öğrenmesi gereken ne varsa (yaşamı için) öğrenmişti.

Kamil kabuk tan çıkınca görür, ki annesi ona ilk yalan söyleyen olmuş.

“dünya yaşanılası bir yer değil. Yalanlar ve nefret her tarafta. Üstelik sürünüyorsun. İnsanlar bile sürüngeni hakaret olarak görüyor.” Diyerek iç geçirmiş..

Kamil, kabuğuna dönmeyi çoklar defa denedi.. maalesef.. çözüm olduğunu sandığını bazı şeyler daha yaptı.. maalesef..

Yaşam diye bir gerçek tüm çıplaklığıyla karşısında duruyordu.

Ölüm.. çok basit bir kaçış, kurtuluş(belki) olurdu. Saklanmak için afyon ile beslendi. Ayılmak istemiyordu. Ayılınca dünyevi ihtiyaçlarını gideriyordu.

Deneyim’di tüm bunlar. Aciz, sürüngen hayatı için..


.2.


kamil.p1

Kaplumbağa Kamil
4.12.10

Kamil âcizane hayatını idame ettirdiği yuvasından ayrılır. Artık nereye gitse orası onun yeni yurdu, yuvası olur.

Kaplumbağa Kamil, 1963 baharında, ebeveynlerinin birtakım yaramazlıklar yapması sonucunda. Embriyo haline bürünmüştür.

Bir dere kıyısında kabuğunu kırma fırsatını yakalayan Kamil, aldığı nefesin canını yakması ve ona can vermesi çelişkisi ile karşı karşıyadır.


.1.

sigara..

Sonsuzluk.:

Soyut bir matematik icadı olan “limit” konu başlığı ile sonsuz’a değer vermek mümkündür. Gerçi sonsuzluk da, tıpkı matematik soyut ve izafi olduğu için; net bir tanıma erişmek imkânsızdır(bkz. Ben görmedim.).

Bir sanatçı yaratık neden sigara içer..:
“işte şundan..” diyerek başlamak doğru değildir. Sanatçı kişilik, sigara dumanında geleceğini, kendini görmek ister..

Sigara bir malzemedir. Sanatçı kişilik onu işler. İçine çekilmek suretiyle beden tarafından bir maya dökülür. Ağız vasıtasıyla şekil verilir. Ağızdan çıkmasıyla birlikte sanat olmuştur artık. Havada serserice dolaşan sanat, rüzgarın etkisiyle yön bulur. Ve kendi kısmi sonsuzluğuna erişir. Ve hızla yayılmaktadır.

Tuhaf.

Sırf bu yüzden, ömürde bir kez sigara içilmeli yapılan sanatı daha iyi anlamak için. Nasıl olsa öleceğiz yahu..
(bkz. Tahrik edici etki)

sistem içermektedir..

Ezilmek.:

Temelde, bir baskı veya dayatma altında; maddi-manevi şekilde, küçülme anlamına gelebilmekte.

Bir sistem sizlere(bana da) bir dayatma içinde muhtemelen. O çarklar altında ezildiğimiz aşikâr. Demiyorum ki; sistemi yıkalım “devir”elim. Yada eleştirelim. Demek istedim sadece şu:
“sistemin farkında olalım.. Ezilirken bile bilinçli olalım. Her zaman ufkumuz açık olsun. Belki bu sayede maneviyatımızın ezilerek parçalanmasını önleyebiliriz.“

Sistem, sizin (bende dâhil.) maddiyatınızı ezecek.
Sistem, sizin gücünüz kıracak. Hayata tutunmak istemeyeceksiniz.
Sistem’e boyun eğin; ama bilinciniz açık olsun.
Sistemi eleştirerek sistemin maneviyatınızı. Yavaş yavaş sindirdiğini unutmayınız.
Sistemi körü körüne yaşamak.. sizi yok edecek.. ve fark edemeyeceksiniz.. yazık size..

Kabul edin artık öleceğiz artık.

mani oldu..

Bir hippie festivali.. herkes kuul..
herkesler deli..kop kop takıl..

Bir zürafa ile sevişirkene
gökte uçan bir Çingene..
Kızdı bağırdı bizlere..
(bağa gel bostana gel çalar..)
tükürdü üstümüze..
Uyguladı kötü planlarını..
çaldı slayer parçaları..

hippieler birer patladı..
(zürafam dahil..)

haykırış mod 1

>haykırış mod1< yeter beee yeter özgür bırakın beni..(işte tamda bu arda yodelice-free çalar.)çığlıklarıma hakim olmak istiyorum ama ne yazıkki azdım yine.. yeeeaaah.. felaket azdım bu sefer.. sebepsiz yere(sebep bulmak ile vakit harcayamazdım..) kızıp vağırmaya başaldım.. yer  yüzünü bu çıplıklar değiştirecek..aaeaae(yalan biliyorum)aeaeaea…toplumla bir alıp veremediğim var yahu.. bu ne böyle ayol.. herkeslere kızmak nefretimi kusmak istiyorum.. (please don’t stop the rain çalar..) öfkem diner ve ağlamya başlarım.. dışarıdan bir alaycı gülümseme bana yaklaşır.. ve korkuyorum.. heran kaçabilirim. Boyun eğmiyorum kimseye(diyerek kendime büyük bir yalan söylüyorum). Ama korkuyorum hala.. hayatımda ki büyük değişiklikler için kendime ve çevreme büyük bir özür borçlumuş gibi hissediyorum karnımın otaraflarda bir garip ağrı var. Sanki aşık oldum..  işte bu lezzetle korkmaya başlıyorum. Korkuyorum.. aç ve annesinden ayırılmış bir bebek gibi hıçkıra hıçkıra ağlıyorum..(yalan..) yeter yahu.. içimi haykırdım sanki..

ü-lem

-geceden kalma kahve fincanın dibindeki balıklar gibi.
-şaşkın, önünü göremeyen, çaresiz, boşlukta..
-yağmurlu bir gecenin güneşli sabahı gibi..
-yerler ıslak, basıyorum toprağa fakat gömülüyorum.
-kafam karışık, düşüncelerime batıyorum.

(esski)

bağımlı..

Bir boşluktan aşağı düşüyorum.fekat yerim-yönüm belli değil. Tutunacak dallara arıyorum bulduğuma tutunuyorum..”bağımlı” oluyorum. Tuttuğum dallar kopunca bağımlılığım bitmiyor.

En acısı düşüşümü görüyorum. Kendime ağır ünlemler armağan edip altından kalkamıyorum..

(eski)

gözlük'm kirisin.

eyy ben-i adem
siktir git gözlüğümden
yalan perisisin
gözlüğüm kirisin.
ayrcana"eşekler..."

(eskidir..)

bilinç'm

Neresindeyiz..
Neyiz.
Kimiz
Nereden nerelerden geldik.
Bir başlangıç için çok mu geç kaldık..
Yoksa tur mu bindirdik.
Bu boşluğun içinde süründük durduk.
Hep o “iğrenç” kahkahayı atacağımız günü bekledik.
Küçük egolarımızın tatmin ederken kayboluşlarımız.
İnsanlara çaresizce ve şaşkın şaşkın bakışlarımız.
Bir umutla çıktığımız yollarda bir şeylerin arkasındandan bakmamız.
İşte tüm bunlar o boşlukta bizi izleyen birini tebessümünden çıkanlar.

(haziran yahut temmuz da yazıldı..)

kusmuk..

sahte yüzler ve karmaşa
inandırıcılık ve kandırmaca
herkes intharı hakediyor
siktiğimin dünyasında
göt beyinli moronlar.
kendini bi bok sanan insanlar
birer birer ürüyorlar
şu delikli dünyada.
patlayan volkan gibi
kimse kusmasın nefretini
gerektiğinde becersin
sakin okyanuslar gibi.
ağzından sıçan insanlar
elbet bir gün susarlar
ya kafasından sıçanlar
kesin bizi boka boğarlar.

(yazın yazmıştım.)

kahve +

kahve hakkında bilinmeyenler.

>ala ciddi, cıvık bir muhabbet< kahvenin insan oğluna yararları başlığına sahip bir konuşma oluşsun istiyorum. Ve başlıyoruz bebek.:kahve candır.. İzmir de candır. Hatta zürafa da candır. Ama kahve ayrı bir türdür. Lezzeti, ağızda bıraktığı tadı, kokusu, görüntüsü, köpüğü, ortama verdiği canlılık,vesaire.. başlıkları altında incelenebilecek yeterliliğe sahip olan kahve, marketlerimizden(?) evlerimize(?) kadar gelme zahmetine de bulunuyor. Bizse kutsanmış(?) kıçımızı olduğu yerden kaldırıp ta ketıl’n düğmesine basıp bir su ısıtmıyoruz haa.. esefle kınadım bak şimdi..burda da sisteme yüklenmeden edemiyorum.. bizim acizane işlettiğimiz(?) sistem, bizleri tembelleştiriyor. Götümüzü kaldıramaz hale getiriyor. Sevgili sisteme öpücüklerimle.. hee. Kahve diyorduk.. kahve zihni açar, kanseri önler, günde enaz 1litre tüketilmesi gerekiyor[hepsini içmek zorunda değilsiniz.] Bolşevik ihtilaliyle Ugandalı insanlar kahveyi tanımışlar, o günden den beri de acayip mutlular. Hayatlarına yeni ve değişilmez bir lezzet girmiş. Asla vazgeçemiyorlardı.. ta ki.. ikinci dünya savaşı sırasında alman ordusu Uganda ya sefer düzenleyene kadar.. Ugandalıların bütün kahve rezervlerini mozambiğe kaçırması çözüm olamamış.. azgın almalar kahve de kehve diye bastırınca ne var ne yok bütün kahve yi ülkelerine götürmüşler. Aslında ikinci dünya savaşının çıkış sebebi budur ama tarih kitaplarında tarifi olmaz.neyse sadet’e doğru geliyoruz.. hitlerin sağ kolu olan johann jacobs, bütün kahve ganimetini köyüne götürür. Orada aynştayn ve tesla’yla beraber yeni bir formül üretirler. Adına monarch derler.(isminin geliş hikayesi de var..) o monarch bu gün fincanlarımıza keyif, muhabbetlerimize lezzet katmıştır. İşte kahve böyle muhteşem bir şeydir. Uğruna ne kadar savaş olmuş artık siz düşünün ona göre için. Kahve .. zihni açar..

buhran kusumu

        herbir insan benim için farklı diyaralarda tanınmış bir yüz demek. bizler sadece bir boşluğun ürünüyüz. ne yazık kki bize acırım kendime bizler iğrenç bir gariplikle kendi kendimize zarar veriyoruz üstelik zarar verirkende eğleniyoruz.. biz ler hiçiz.
        sonu olmayan bir boşluğa atılmış taşlar gibi yuvarlanıyoruz, sağa sola çarpıyoruz. yolumuzu görüyoruz oturuyor ağlıyoruz..
karavan dan insanlarıma binip beni hangi rüzgara götğrecekler bakıyorum.. bu sefer  karavan yoldan çıktı hakimiyet bende iken. gitmemesi gereken yerllere gönül rahattlığı ile gidiyor.. kafamın içinde  özlem ve muhabbetin azgınlığı. beni her gece yiyip bitiriuor gözlerim kapanmadan uyumak için yatağa girmeye cesaret edemiyorum..
         bu boş kafamı tek kurşun kurtarrı mkı ki diye düşünüyorum.. gübdüz okuduğu kitaparta ki iğrenç bilgileri aklıma getiriyor, bir mermi sıkıyorum.. isabet etmiyor ama sıyırıyor. tam on2den vracağım gün için bekliyorum.. bilemedim ama bir garip hissediyorum.. o itici hastalık ta mı oldum ki ne..???

çok konuştuğumuz kusturica:

   ağzımızı açarken hiç çekinmediğimiz adam;
emir kusturica
   her insan birşey söylüyor.(hatta insan dşı varlıklar bile.) bu bağlam da benim de birşeyler ifade etmem doğal.[belirtmem gerkeliydi dayanamadım.."beethoven 9.senfoni dinleyerek bu yazıyı oluşturuyorum."]
   her bireyein hata yapması gayet doğaldır. hatasında israr ediyorsa bilemiyorum. (tartışılabilirliği mevcut.) kusturuca'nın gündeme oturmasında rahatsızım. herkesin kendisine göre doğruları vardır. kendine göre kabulleri vardır. kimse önündeki ot ile yetinmiyor. ne diye gereksiz aykırılıklar var bu insanlarda bilemedim.
   sanatçı adam düşüncelerini bir şekilde kitlesine iletir. kitleside ihtiyaç gördüğü kadarını alır.. eğer fikrini zikrini beğenmiyorsa almaz kanımca ihtiyacı da yokturr.. [bir tesbit.: sanatçıya eserinden başkası sual olunmaz.]
   "din değiştirdi..sırp millyetçisi...gibi ifadelerde bulunmak  sanaat gelişimi için bir engel teşkil etmektedir.. sanata karşı yapılmış ciddi boyutlarda bir ırkçılıktır..
   sanat-politka-siyaset birleşimi normal sayılabilir. amma.. birliği teke düşürüp sanatçının sanatsal yönünü görmemezlikten gelmek yanlıştır kanımca.
   türkiyenin tavrını normal buluyorrum.. aslında beklenebilir doğrular barındırıyor. devlet politikasında sanattan(kusturuca) önce boşnakların gelmesi doğldır.
NOT:
--Kusturica'ı gündem yapıp bilmeyen halkın nefret edinmesini sağlamak yanlıştır.(bkz. kaka/cıs)
--herkeslerin bi şekilde kullandığı yutup(youtube)'n yasal boyutunu hergün konuşsak az (bkz. cici)
                                                       -acizane bir öğrenci-

Ps: yazı altı günlük. net ve leptabı aynı anda bulamadğım için gecikti..

stellamara

vokalist Sonja Drakulich’in bir anda fışkırmaya başlayan düşüncelerinin önüne geçememesi oluşmuş etknik müzik yapan topluluktur. Yakın doğu ve orta çağ müzik gelenekeleriyle açlıklarını giderdiler ve dinsel müziğin müziğin gelişimi için engel olan çelik kalıpları parçaldılar.

farklı kültürel yapılardan fırlayan müzisyen zatlar, stellamara’nın ruhunun temellerini oluşturuyorlarıdı varlıkları bu temli oluştururkene çalışmalarıda bu temelin üstüne kaçak katlar çıkıyorlardı. Muhteşem uyum, kaçak katları yasallaştırıp, muhteşem mimarileriyle gözlerimi kamaştırıyorlardı.

aşkı ve güzelliği bir olmaktan ayrı bir uyumla ifade etmeyi becerebilen insanlar. Bu büyü bozulmasın diye de, tutkulu ritimler ile kutsuyorlardı. Türk. Arap. Balkan, ortaçağ avrupası ve fars müziğinin geleneklerine bağlı kalarak(şaşırtıcı ama öyle), zamanlar üstü bir üslu ile bizlere sunuyorlar. Albüm bilgiler ve diğer tarihleri internet denen örümcek ağından edinmeniz mümkün.

hindi zahra:





hindi zahra, avrupa da ses getiren "hand made" adını taşıyan albümü blues.folk,jazz ve dünya müziğinden esintiler barındırıyor. geleneksel enstrumanları başarılı bir şekilde kombine eetmiştir.kendisine bir sempati beslemekteyim..
lastfm şeysi.

bu sefer farklı..

bişeyler oluyo..
her "into the wild" izleyişimde ciddi analamda değişikliğe uğruyorum sanki benim reset düğmem, bas. dünyama farklı karakterler ve farklı yüzler eklensin.yep yeni haykırışlar. felan..
5.10 akşamı gecesi arasında (6belki7) izlemiş olup değişim anında görülmeye başladı.. yanlışlıklarımın farkına varıp, yeni bir yol izlemeye başladım. bişeyler oluyor ama anlayamıyorum. tüm bu olanlardan sonra rüyamda jim morrisonu görmek için uyuyorum. [göremezsem dinlenmiş, görürsem demlenmiş olurum..}
1-2 ay önce aldığım bir radikal karar'n uygulaması an itibariyle başladı. muhtemelen bir hafta felan sürer. KARAR:Teoman arşivine bir el atmak tozunu silmek. epeydir(2yıl dan fazla) açılmamıştı. zihnimin tozlarını silip maziye dönüp bakmak ve o tarifsiz acıyı çekmek içinde böyle bişey yapmış olabilirim.
mantık güdmek yanlış oluruna bırak bebek;bir boşluktan fışkıran arzu ile eleştirip araştırmadan yola koyuluyorum..(teoman - sus konuşma)..

karavandan hayatalrım

biberden farklı bir tür..:
bilemedim.. ama öyle bir yola çıkyaım amaçsızca diye başladım.
tıpkı pek çoğunun arayıpta bulamadığı bir karavan seyaheti gibi.sadece yol ve gözlemler. (farkımı farkettim: yol akıyor ben duruyorum geleni gideni görüp gözlemliyorum. hayatlarına ortak oluyorum nefeslerini çekiyorum. amaçsızca bekleşip vakit geçiyoruz.(sosyal olmamızın gereğine dayanarak.)
ewet bebek, dönüp dolaşıp biyerlerde düşüyoruz.ve bir adam (tanıyıp tanımamızın önemi yok ileride kim öğreniriz.)elimizden tutup çekiştiriyor. ve o bataklılktan çıktık. analmadım nasıl oldu ama oldu.
kantini bahçesinde yalnız başıma oturuyor ve ggelip geçen insan(cık)ların ayaklarına ve dudaklarına bakıp ne yapmaya çalıştıklarını anlamaya çalışyorum..(charlotte gainsbourg -in the end çalar) müzik ve haif meşrep sigara dumanını etkisi ile biraz daha havaya girerim. gizli gözlerle "bu herif bi başına ne halt yiyor burda" demelerini farkedip içimden kahkahayı basarım.(amaç yok)
[let's dance-david bowie]

kabul edemedim bi türlü..:

sanıyorum..:
bütün düşüncelerini dışarı kusarsan eğer; insanların gözündeki gizemlei değeri yokk luyuor. bu yüzden kendimi kınıyorum. diyorum ki madembeni tanıyorsun, gizemime saygı duy eğer onu öğrendi isen bilem adamın yüzüne vururcasına ifadelerde bulunma..
evet bebeğim, hem kırıcı hem itici oluyorsun, tasvip etmiyorum. ve de bunu açıkça belirtmekten de çekinmiyorum. ya hiç okuma değer verme yada okuduktan sonra, "bunun yazdığından ancak bu olur." yada " bunun yazdığını birtek kendisi okur" ifadesindenuzak durmanızı şiddetle öneriyorum. etik değil. belki sadece ben yazarken okuyorum(içimden), ama benim düşüncelerime saygı duymalısınız.
ortak nokta aramaya kalkamayın..:rahatsız olmuyorum, ama yukaruda belirttiğim gerekçeler gereği yapmamanız gerektiğini açıkça dillendiriyorum..
an itibariyle içimde bir rahatlama olduğuna eminim. rahtladım.

2.biber..2.çekirdek.

depresif bir plağın arka yüzü:.düşünce..;
bir bebeğin ağlaması ile insan sayabileceğimiz bir bireyin ağlamsı arasında fark var mıdır? varsa nedir?böyle bir sorunun fenerliği eşliğinde yolumu aydınlatmaya çalştım ki..
bebek niye ağlar:
*açtır.
*gazı vardır.
*altı pistir.
*yada bir şekilde canı yanmıştır.(bu zayıf ihtimal ben böyle bir bebek göremedim daha.)
koca adam niye ağlar:
*bir duygu yoğunluğunu kusuntusunu belli etmek için.
*soğan doğruyor olabilir.
farklar sayılabilir. GÖZLEM: bebekler gerçek ağlayıcılardır.(yada ben halen öyle olduklarını düşünüyorum.)
[arada bir kabullenme ile devam ediyorum: evet bebek, bunlar bir sıkıntını bir şekilde dışa vurumu(bkz. eziklik alemetleri): ben ve benim gibi kalan insanlara an itibariyle yazık demekten çekinmiyorum. tüm bunları demem veya söylemem beni daha işe yarar (yada  bir başka deyişle ezik üstü) yapmıyor. ben kendimden utanırım, yaptığım hatalardan (yada hata olarak sayılabilecek şeylerden) utanırım ama bir şekilde yapmaya devam ediyorum.]
*bu kabullenmede barney stinson'n katkısını göz ardı etmem doğru olmaz.*
mevzuya tekrar dönersek,bir tanesini bile tanımadğım 2bin veya 3bin adamın ortasında kalıpta hiç kimse ile konuşamıyorsan (konuşacak kimsen kalmamışsa) sen ya böyle saçma sapan bloglar yazarak doğruyu bulduğuna inanırsın ve içini döker rahatlarsın, yada oturur ağlarsın. ikiside hatadır ama doğrusu nedir bilmezsin. belkide doğrusu yoktur. bütün suçlu yine benimdir. benim "ezik" (yada ona benzer birtakım şayler işte ayol) olmamdan kaynaklanır. hadi bakalım sevgili sevgili müzikler beni biraz olsun güldürn..
bebeklik yaşaımı çoktan geçtim. ama bebekler gibi ağlamak isterim herzaman..(yada salaklar gibi.)

2.biber 1.çekirdek

YALNIZ OLMAK.
epeydir aklıkmda olan bir mevzunun teferruaatla birlikte fışkırmasını umarak başladım.
"bizler"sosyal kelimesini temelini oluşturan kelime olduğunu düşünmekteyim. elbet bir takım boşluklar var.
"yalnız olmak" söz öbeğide kalan boş kısmı dolduruyor olabilir.bir adam yalnızken önce çevresini izleyerek çevresini öğrenir. bakındığı çevreden kendi boşluğunu görür ve kendinin kapladığı yeri yani kısmen de olsa kendini öğrenir.[ben böyle gözlemledim. ama doğrusunu allah bilir.(bkz ibn-i haldun)]
klasikleşmiş kompozisyon formatında ki gibi bir giriş olduğu için kendimi affedmiyorum.ama olsun vermeye çelıştığım mesaj etkili olmuştur heralde.bizler asla yalnız kalmıyoruz aslında farketmekte zorluk çekiyoruz belki. bir şüphenin oluşturduğu korkunun götünü yalamak suretiyle peşine düşünce öyle sikkero bi durum ortma kusuluyor.
 evet bebeğim en temelde ve özetle şunu belirtebilirim ki.. içinde bulunduğumuz toplum bize bir sikim vermiyor vermeyecekte.topluma ne verirse yalnızlığımız onun yarısını alacağız. toplumun bizi sömürüsünü farketmek toplumdan kaçmamıza sevk edebilir(bkz. into the wild). pek bi sikime yaramaz ancak vicdanın orgazm olur.
hiç konuşmayan iki oda arakdaşımda ilham aldığımı belireteyim. tabi ki eddie vedder ve into the wild' n etkisi var ama ekseriyet bu.

le concert filminin beynimde bıraktığı sperm topluluğu:

         filme iyi veya kötü demiyorum zaten böle şeyler demekten de kaçınan bir adamım.
         yönetmen ve oyunculuk adına tatmin edici bir görüntüyü görmekte zorlanmazsınız. müzikal bağşamda bir azgınlık içinde iseniz onu da doyurabileceğni hiç sakınmadan söyleyebilirim.
         yok abi ben bir sanatsal ağız arıyorum diyorsan onu da bulman kolay olur. filmi izledikten sonra etkisinde ayrılmak biraz zaman alabilmektedir. bitmese keşke diyebiliyoruz. demememiz lazım bunun için hemen bir iki rammstein parçasına başvuruyoruz. (özellikle sonne veya du haust) film sonunda oşluşturduğu etkiyi kısmen azaltmakta.
         keman denen aleti çalma arzusu içinizde vuku bulacaktır aman dikkat. ve film hakkında bir diğer önemli notta:
         melanie laurent, bu hatunun her filmini tadı ayrı bir lezzetli bunu. kendileri  tabi dahada lezzetliler burda ( as bill McKilney-poor boy blues roots n' blues 1925-1950 disc3-29) çalacak olan parça budur..
filmin lezzeti adamı azdırır diyerek nokta(.)yı koyuyorum..

kustum galiba.

Uzaklaşıyorum..

            kendimden uzaklaşıyorum.. bana kendimi gösteren* herşeyden. uzaklaşıyorum..yalnızlaşıyorum.. bunları acizane kafamdan geçirirken..*
          
            bir boşlukta ki sessiz harfler gibi; şuursuzca yer kaplarken birileri anlamsızca bir yaklaşımla beni anlamdırıyor..sen "şu" gibi oldun diyor..ben kimseyim. ben arayış içindeki bir diş perisiyim. uzun bir yolculuktaki sırt çantasıyım.. yaşlı bir ormanda ki ürkek ve çekimser sincap'm..

            aslında herkes böyle.. ama hep herkes birileri gibi olmak çabası içinde.. yazık o devasa boşluğa. acıyorum insanlığa.<göz kapaklarımla öpüşüyorum> (acımsayan kahkaha efekti).

            amaçsızca ana itibariyle akla gelen kelimeler bütünüyle olşuturuldu..(family guy) 

Maddelerin Sessizliği ve İçine Kapanıklığı..

maddelerin sessizliği ve içine kapanıklığı..


         en kullandığımız(?) hep içine kapanıklar..muhteşem işler yapan "kalem". dünyayı elimize getiren "klavye" ve türevi bulaşıcı hastalıklar..

         hiç demiyorlar(can't) "bi siktirgit. sana kendimi kullandırtmıyorum." omlar iletişim haklarını vemiyoruz (bazen bende).o muhteşem varlıkların bulunduğu erdemli tavırları örnek almalyız(susmalıyız).onlar gündemle (geçici) olan hiç bir şeyi kâle almıyorlar.

         onlar muhteşem dostlar.hep işimizi görüyorlar. hiç tavır alıp, trip yapmıyorlar. bu devirde böyle dost varmı. siz insanların öptüğü tek şeyi(?) kahve fincanı.

         yarın(gelecekte) bizden nefret edip örgütlenirse(yapmazlar) hapı yuttuk.

         pek sevgili insanlar.bizleri hiçiz. bizler bir tür hastalığız.bizler ONLARIZ, ötekiyiz.


                                             <kendimi bilir gibi oldum>

Alerji değil Böcek..

Alerji değil Böcek..


        başım acıyor. gözlerim acıyor ve kaşınıyor. alerji dediler inanasım gelmedi.

        içine kapanık, havalrın hafif serinlemesinden rahatsız olan, sevdiceğinden ayrılmış, depresyonlar altında ezilmekte olan bir böceğin hikayesini doldurmaktayım.

        evinden atılmış, sevdiceğinden ayrılmış.bir böceğin yapacağı gibi antenini önüne eğip sarhoş ve aylak bir biçimde dolaşmakatayım.derdim var birilerine kendimi anlatmam lazım diyerek içimden geçiriyorum.

        gecenin verdiği tatlı karnalıkta dolanırken bir insan görüyorum. boş gibi duran bir kafaya sahip. kendisi uyumakta. güç bela tırmanıyorum yatağa, doğruca burnuna.<hamdolsun kafayı sokacak biyer bulduk> ilerliyorum sağ gözünün yuvasına(iç Tarafı) yerleşiyorum geceyi orda geçiriyorum.

         sabah gazetemi almış okurken, aciz insan elini gözüne sokuyor. yetmiyor bileklerini sokuyor. ovuşturuyor. huzurum kaçıyor. sol tarafa atlıyorum.. bu sefer iki eliyle birden geliyor.daha yukarılara çıkmaktan başka çare bulamıyorum.<sinüs boşluğu> daha güvenli. yakında son bulacak ömrümün son demlerini durda geçirmeye karar verdim.



            BÖYLELİKLE ÜÇ(3) ÇÖZÜM YOLUNU GÖRÜYORUZ.

                 1. beklemek.(pek önermiyoruz.)
                 2. burundan "raid" aktivesi.(önerilir.)
                 3. kafaya sıkmak.(yaşm garantisi yok ama kesin çözüm.)

< bkz. kaşıntını etkileri. >

1. biber..2.çekirdek..

OLASI İNTİHARIMIN MUHTEMEL MEKTUBU..

Sizlere müştak ve müteşekkir “ben”den,



gözlerimin feri sönerken, kendi gölgemde boğulmakta iken. Orta çağ ve yeni çağda yaşamış vampir sülalesinin bir bireyi olarak, gözlerim artık gün ışığına dayanamakta.

(çok değerli bir eser bıraktığını sanan, ölümü çoktan hak etmiş bir ergen olarak psikofizyolojik durumumu belirttim. Affola.)



evet bebeğim öncelikle bunu okuduğun için şanssızsın.adına üzildüm.. hastalıklı sarhoş adi beynimin dirtettiği bu adi kelimeler, senin hazırlanmış bir mücazat paketi olarak düşünebilirsin.. ama değil.



an itibariyle bütün bir bileğimi göz yuvarlıma sokmuş durumdayım..aklıma hep yazmak istediğim adi biri romana ait fikirler geliyor. Ve hatta sinemaya uyarlanması...



ve birden kahve mi yudumluyorum.. ve hepsi uçup gidiyor..



çok geç kalmışım. tamda bunu diyorum:.



ne ailemin istediği bi adam oldum. ne kendimin istediği bi adam olabildim. Nede herangi bi başka birinin istediği bi adam oldum.. sadece kıyafetlerimin istediği bir adam olabildim..



böyle bir karar aldıysam.. alkol veya türevi bir uyuşturucu madde kullanıp. Düşünsel karakterimi devre dışı çıkartarak bu işe kalkışmışımdır..

yada beni çok iyi tanıyan biri tarafından öldürülmüş ve buda intihar süsüdür..



<spoqly>

1. biber..1.çekirdek..

"Senaca'ya göre, en büyük ölüm sebebimiz doğmaktır.." diyen bi zaatla konuşmuştum... bana doğma sebebimizi.. bu çöplüğe gelişimizi, anlattı. tatmine edildim.. mutlak ölümsüzlüğü elde etmek için bir ömür imkanı tanınmış.. şansına kalmış bundan sonrası.
                                                                                   kendini yetiştir.. .. dünyadan ayrıl..

temel de aziz dünyayı çöplük olarak nitelemem, bu iş için cool bir başlangıç noktasını oluşturduğunu düşünüyorum..
                                         bebek ...